8. GÜN
Sabahın erken saatlerinde Roma'dayız. Her zamanki gibi otobüsümüzü park edip yürüyor ha yürüyoruz. Vatikan'da yaklaşık 45 dk. sıra bekledikten sonra St. Peter Bazilikası'na girme sırası nihayet bize geliyor ve güvenlikten geçip ilerliyoruz. Bu sırada Papa'yı korumaya yemin etmiş İsviçreli askerleri görüntüleme şansı buluyorum. Renkli kıyafetleriyle hemen dikkat çekiyorlar.
Buranın gerçekten muhteşem bir mimari eser olduğunu belirtmem gerek. Daha en başta kapısındaki etkileyici tasvirlerle büyüleniyorum. İçerisi de adeta sanata boğulmuş gibi. Tek bir yer boş geçilmemiş. Burada gezerken yanımda bir sanat tarihçisi olmasını çok isterdim doğrusu. Bütün o tasvirler, heykeller... Tek tek hepsinin hikayesini dinlemek isterdim.
Ve bir saat sonra aynı yerde buluşmak üzere dağılıyoruz. Açlıktan ölmek üzere olduğumuzdan az ileride McDonald's olduğunu gösteren tabelanın işaret ettiği yöne doğru hızlı adımlarla ilerliyoruz. McDonald's yemeye bayıldığımız için değil elbette bu tercihimiz ama kur farkıyla beraber normal bir lokantada yemek yemek bütçemize ağır geliyor. Nitekim Floransa'da 1 dilim pizza ve 1 kase salataya toplam 16 euro verdiğimiz için tekrar maceraya girmek istemiyoruz. Koşar adım Mc Donald's ararken yolları karıştırıyor ve uzunca bir yürüyüşten sonra başka bir şube buluyoruz. Gel gör ki yemek yemek ve geri dönmek için çok az vaktimiz kalıyor. Olabilecek en hızlı şekilde yemeğimizi yedikten sonra buluşma saatini 5 dk. aşarak nefes nefese Pantheon'a ancak varabiliyoruz. Allah'tan son gelenler biz değiliz. Sonrasında hocayla konuşurken anlıyoruz ki İspanyol Merdivenleri'nin oraya kadar gitmişiz ki bu epey bir mesafe anlamına geliyor. Ne yazık ki hem Pantheon hem İspanyol Merdivenleri bakımda olduğu için oraları gezemiyoruz. Her zamanki gibi tabana kuvvet diyerek Piazza Navona'ya gidiyoruz. 15 dakika kadar bir süre meydanı gezip inceliyoruz.
Bundan sonraki durağımız meşhur aşk çeşmesi: Trevi. Açıkçası buraya çeviride neden çeşme dendiğini anlamış değilim. Çünkü basbayağı bir süs havuzu. Tabii en heykellisinden.
Şimdi eski şehirdeyiz artık. Adeta geçmişe açılan bir kapıdan geçmişiz gibi önümüzde uzanıyor Roma'nın tarihi.
Roma Forumu'ndan Kolezyum'a giden yol bugüne kadar yürüdüğüm en büyüleyici yol olabilir.
Gezip görebildiğim kadar Kolezyum'un etrafında dolandıktan sonra buluşma yerine doğru yürüyoruz. Yol üzerindeki Turist Bilgi Merkezi'ne uğrayıp gezdiğimiz tüm şehirlerde yaptığım gibi harita almak istiyorum. Fakat diğer tüm yerlerde ücretsiz verilen bu hizmet için burada, bana o zaman pahalı gelen bir miktar ücret istiyorlar. Bu yüzden harita almak yerine Roma'nın en meşhur yerlerinin açılır/kapanır üç boyutlu resimlerle gösterildiği küçük bir rehber kitap alıyorum. Ki hala kütüphanemin en sevdiğim parçalarından biridir. Daha sonra grubun geri kalanını beklemek için uygun bir kaldırım kenarına çöküyoruz. Hemen yanımızda sokak sanatçıları müziklerini icra ediyorlar. Belki onlar için küçük ama benim için hatırı sayılır bir miktar olan 2 euroyu önlerine bırakıyorum ve günümü güzelleştiren en güzel şeylerden biri oluyor. Şu an maalesef adını hatırlayamasam da geleneksel Türk şarkılarından birini çalmaya başlıyorlar ve 5 dk. boyunca bu böyle devam ediyor. Muhtemelen görünüşümden ve kendi aramızdaki konuşmalarımızdan Türk olduğumuzu anlayıp bize bu güzel jesti yapmaları hayatımda unutamayacağım anılarımdan birinin oluşmasını sağlıyor.
Bütün grup toplanınca otobüse bineceğimiz yere doğru yürüyoruz. Bu sırada durup fotoğraf çektirmek dışında bir şey yapamasak da Vittorio Emmanuele II Abidesi'nin ve zamanında Cem Sultan'ın tutsak olarak tutulduğu Kutsal Melek Kalesi'nin önünden geçiyoruz.
Sonra da yorgunluktan bitap düşmüş bir vaziyette trafiğe takılan otobüsümüzü bekleyip gelir gelmez kendimizi koltuklarımıza atıp tabiri caizse yayılıyoruz. Yaklaşık 213 km.lik yolumuzu iki saat gibi bir sürede tamamlayarak üç gün boyunca kalacağımız ve bütün bu seyahatin esas amacı olan halk oyunları festivalinin gerçekleşeceği küçük bir sahil şehri olan Silvi Marina'ya varıyoruz. Akşam yemeğini yer yemez odalarımıza çıkıp sabah otobüse yetişme telaşı olmadan dinlenip günlerin yorgunluğunu atmaya çalışıyoruz.
Evet, şimdilik bu kadar. Bir sonraki bölümde Silvi Marina'yı ve dönüş yolculuğumuzu anlatarak bu seriyi sonlandıracağım. O zamana kadar kendinize çok iyi bakın ve değerli yorumlarınızı benimle paylaşmayı unutmayın. Hepinize mutlu yıllar!
Not: Alıntı fotoğraflara link eklenmiştir.
Roma'ya gitmeyi istemek gibi bie hayalim olmadı hiçbir zaman ta ki bu yazıya kadar. O kadar güzel ve hevesli anlatmışsın ki tarihi yer görme sevgim kabardı ve ben de artık "Roma mı? N'olur gidelim!" diyorum. Eline, emeğine sağlık. ����
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim. Yeni yıla bu yorumun verdiği mutlulukla gireceğim. Var ol! Şen ol! (:
Sil