Ana içeriğe atla

Avrupa'da Bir Betül - Bölüm 4

8. GÜN


   Sabahın erken saatlerinde Roma'dayız. Her zamanki gibi otobüsümüzü park edip yürüyor ha yürüyoruz. Vatikan'da yaklaşık 45 dk. sıra bekledikten sonra St. Peter Bazilikası'na girme sırası nihayet bize geliyor ve güvenlikten geçip ilerliyoruz. Bu sırada Papa'yı korumaya yemin etmiş İsviçreli askerleri görüntüleme şansı buluyorum. Renkli kıyafetleriyle hemen dikkat çekiyorlar. 




  

   Buranın gerçekten muhteşem bir mimari eser olduğunu belirtmem gerek. Daha en başta kapısındaki etkileyici tasvirlerle büyüleniyorum. İçerisi de adeta sanata boğulmuş gibi. Tek bir yer boş geçilmemiş. Burada gezerken yanımda bir sanat tarihçisi olmasını çok isterdim doğrusu. Bütün o tasvirler, heykeller... Tek tek hepsinin hikayesini dinlemek isterdim. 










   Yaklaşık bir saat bazilikanın içinde gezdikten sonra hediyelik eşya bölümünden kendime Michelangelo'nun meşhur "Adem'in Yaratılışı" resminin olduğu kartpostaldan alıp dışarı çıkıyorum. Ekibin geri kalanıyla buluşup tekrar yola revan oluyoruz. Rehberimiz Hasan Hoca bizi tarihteki ilk kubbeli kilise olan Pantheon'un önünde toplayıp burası hakkında bilgilendiriyor.





   Ve bir saat sonra aynı yerde buluşmak üzere dağılıyoruz. Açlıktan ölmek üzere olduğumuzdan az ileride McDonald's olduğunu gösteren tabelanın işaret ettiği yöne doğru hızlı adımlarla ilerliyoruz. McDonald's yemeye bayıldığımız için değil elbette bu tercihimiz ama kur farkıyla beraber normal bir lokantada yemek yemek bütçemize ağır geliyor. Nitekim Floransa'da 1 dilim pizza ve 1 kase salataya toplam 16 euro verdiğimiz için tekrar maceraya girmek istemiyoruz. Koşar adım Mc Donald's ararken yolları karıştırıyor ve uzunca bir yürüyüşten sonra başka bir şube buluyoruz. Gel gör ki yemek yemek ve geri dönmek için çok az vaktimiz kalıyor. Olabilecek en hızlı şekilde yemeğimizi yedikten sonra buluşma saatini 5 dk. aşarak nefes nefese Pantheon'a ancak varabiliyoruz. Allah'tan son gelenler biz değiliz. Sonrasında hocayla konuşurken anlıyoruz ki İspanyol Merdivenleri'nin oraya kadar gitmişiz ki bu epey bir mesafe anlamına geliyor. Ne yazık ki hem Pantheon hem İspanyol Merdivenleri bakımda olduğu için oraları gezemiyoruz. Her zamanki gibi tabana kuvvet diyerek Piazza Navona'ya gidiyoruz. 15 dakika kadar bir süre meydanı gezip inceliyoruz.




   Bundan sonraki durağımız meşhur aşk çeşmesi: Trevi. Açıkçası buraya çeviride neden çeşme dendiğini anlamış değilim. Çünkü basbayağı bir süs havuzu. Tabii en heykellisinden.




   Filmlerde olabilecek en romantik şekilde bizlere sunulan aşk çeşmesini gezerken romantizmden alabildiğine uzak bir vaziyette olduğumu da belirtmeden geçemeyeceğim. Para falan da atmadım tabii havuza. Onun yerine dua ediyorum "Allah'ım n'olur Roma'ya tekrar gelebileyim!"diye. (:

   Şimdi eski şehirdeyiz artık. Adeta geçmişe açılan bir kapıdan geçmişiz gibi önümüzde uzanıyor Roma'nın tarihi.

   Roma Forumu'ndan Kolezyum'a giden yol bugüne kadar yürüdüğüm en büyüleyici yol olabilir.






   11 yaşımda gerçek anlamda izlediğim ilk film olan Gladyatör, sinemaya olan hayranlığımı ve tutkumu başlatan filmdir. Aynı zamanda dünya üzerinde görmek istediğim ilk yerin Roma olmasının da sebebidir. 2000 yılından beri Kolezyum'u görebilme hayali kuran ama bunun bir gün gerçekleşeceğine dair pek de bir umudu olmayan benim için Kolezyum'un yanına kadar gelip de çeşitli sebeplerden içeri girememiş olmak ne kadar üzücü bir durum varın siz tahmin edin. Düşündükçe üzülsem de bu duruma, artık dünyada imkansız diye bir şey olmadığının da farkındayım. Umuyorum ki bir gün Roma'ya tekrar gideceğim ve bu sefer hakkını vere vere gezeceğim.




   Gezip görebildiğim kadar Kolezyum'un etrafında dolandıktan sonra buluşma yerine doğru yürüyoruz. Yol üzerindeki Turist Bilgi Merkezi'ne uğrayıp gezdiğimiz tüm şehirlerde yaptığım gibi harita almak istiyorum. Fakat diğer tüm yerlerde ücretsiz verilen bu hizmet için burada, bana o zaman pahalı gelen bir miktar ücret istiyorlar. Bu yüzden harita almak yerine Roma'nın en meşhur yerlerinin açılır/kapanır üç boyutlu resimlerle gösterildiği küçük bir rehber kitap alıyorum. Ki hala kütüphanemin en sevdiğim parçalarından biridir. Daha sonra grubun geri kalanını beklemek için uygun bir kaldırım kenarına çöküyoruz. Hemen yanımızda sokak sanatçıları müziklerini icra ediyorlar. Belki onlar için küçük ama benim için hatırı sayılır bir miktar olan 2 euroyu önlerine bırakıyorum ve günümü güzelleştiren en güzel şeylerden biri oluyor. Şu an maalesef adını hatırlayamasam da geleneksel Türk şarkılarından birini çalmaya başlıyorlar ve 5 dk. boyunca bu böyle devam ediyor. Muhtemelen görünüşümden ve kendi aramızdaki konuşmalarımızdan Türk olduğumuzu anlayıp bize bu güzel jesti yapmaları hayatımda unutamayacağım anılarımdan birinin oluşmasını sağlıyor.


   Bütün grup toplanınca otobüse bineceğimiz yere doğru yürüyoruz. Bu sırada durup fotoğraf çektirmek dışında bir şey yapamasak da Vittorio Emmanuele II Abidesi'nin ve zamanında Cem Sultan'ın tutsak olarak tutulduğu Kutsal Melek Kalesi'nin önünden geçiyoruz.



   Sonra da yorgunluktan bitap düşmüş bir vaziyette trafiğe takılan otobüsümüzü bekleyip gelir gelmez kendimizi koltuklarımıza atıp tabiri caizse yayılıyoruz. Yaklaşık 213 km.lik yolumuzu iki saat gibi bir sürede tamamlayarak üç gün boyunca kalacağımız ve bütün bu seyahatin esas amacı olan halk oyunları festivalinin gerçekleşeceği küçük bir sahil şehri olan Silvi Marina'ya varıyoruz. Akşam yemeğini yer yemez odalarımıza çıkıp sabah otobüse yetişme telaşı olmadan dinlenip günlerin yorgunluğunu atmaya çalışıyoruz.

 


   Evet, şimdilik bu kadar. Bir sonraki bölümde Silvi Marina'yı ve dönüş yolculuğumuzu anlatarak bu seriyi sonlandıracağım. O zamana kadar kendinize çok iyi bakın ve değerli yorumlarınızı benimle paylaşmayı unutmayın. Hepinize mutlu yıllar!

Not: Alıntı fotoğraflara link eklenmiştir.



Yorumlar

  1. Roma'ya gitmeyi istemek gibi bie hayalim olmadı hiçbir zaman ta ki bu yazıya kadar. O kadar güzel ve hevesli anlatmışsın ki tarihi yer görme sevgim kabardı ve ben de artık "Roma mı? N'olur gidelim!" diyorum. Eline, emeğine sağlık. ����

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim. Yeni yıla bu yorumun verdiği mutlulukla gireceğim. Var ol! Şen ol! (:

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÖLMEDEN ÖNCE YAPILACAK 100 ŞEY

  Bu aralar yapmayı en çok sevdiğim şeylerden biri de blog okumak. İnstagram hesabından (@kederlikavun) takip ettiğim sevgili  Șeyma Mektepli  'nin de bloğu olduğunu farkedince hemen okumaya başladım ve başlıkta gördüğünüz yapılacaklar listesine dair bir yazısına denk geldim. Hoşuma gitti ve eğlenceli bir şeyler yapmak için tam sırası diye düşünüp ben de kendi listemi hazırladım. (Bazıları çocukluğumdan beri hayalim olan ve hali hazırda yeni gerçeklestirdiklerim ve üstleri çizili.) Yaptığım maddelerin üstünü çizmeye devam edeceğim elbette. Bir de henüz yüz maddeye ulaşamadım ama yeni keşiflerde bulunup okumaya devam ettikçe öğreneceklerim, eminim yeni istekler oluşturacaktır bende. Sizin tavsiyeleriniz veya listeleriniz varsa ve benimle paylaşırsanız mutlu olurum. Keyifli okumalar. ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~ İkinci üniversiteye başla ve bitir.(Edebiyat Bölümü) Nemrut Dağı'na çık. Kapadokya'yı gör. İngilizce öğren. (Okuma ve konuşma) IMDB Top250

K-DRAMA'YA MERHABA

  Evet, sonunda oldu. Yıllardır uzak durduğum aramıza mesafe koyduğum K-Drama'nın bağımlısı olma yolunda emin adımlarla ilerliyorum.   Şimdiden bir sürü klişeye aşina oldum bile. Sakar kızlar, birbirine yemekle vurmalar, saç bağlayıp toka takmalar ve muhakkak birilerinin ayakkabısını bağlamak ya da giydirmek. Ah ama en güzeli aşık olunup rüyalara misafir edilesi oppalar.🫠  İlk başladığım Kore dizisi Dr.Slump ama o güncel bir dizi olduğu ve bölümleri haftada bir yüklendiği için ilk bitirdiğim dizi W Two Worlds oldu.  Benim için K-Drama'ya daha iyi bir giriş olamazdı diye düşünüyorum. Çizgi romanları çok seven biri olarak bu dizide webtoon dünyasının ve gerçek dünyanın birbirinin içine girmiş olması bir şeylerin silinip baştan yazılması yaratılan karakterlerin kaderlerini cüz'i iradeleriyle değiştirmeleri muhteşemdi. Dizinin içinde sık sık webtoon çizimlerini görmek de beni çok mutlu etti.  Bu arada iddia ediyorum daha önce kimsenin farkına varmadığı bir şeyi keşfettim. Tür

TRUE BEAUTY ve AKRAN ZORBALIĞI

  Türkiye'de akran zorbalığı ile alakalı ilk tez 2001 yılında yazılmış ve o yıllarda çok dikkat çekmemiş. Oysa günümüze doğru geldikçe bu konuda yazılan tezlerin inanılmaz bir hızla arttığını görüyoruz.  YÖK-Tez'deki verilere göre konuyla alakalı olarak 2021 yılında 28, 2022'de 36 ve 2023 yılında 37 adet tez yazılmış. Google Akademik'te ise 2020 yılından bu yana akran zorbalığı içerikli 3530 adet makaleye ulaşabiliyoruz. Bu da demektir ki dünyada olduğu gibi ülkemizde de akran zorbalığı her geçen gün artarak devam ediyor. 2023 yılında Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi'nde yer alan Tüm Boyutlarıyla Akran Zorbalığı adlı makalede Mahi Aslan ve Mehmet Oğuz Polat konuyla alakalı olarak "Akran zorbalığı toplumumuzda yaygınlaşarak kritik bir halk sağlığı sorununa dönüşmektedir... Akran zorbalığını tanımlamak için önemli kriterler vardır; zorbalığın sistematik olarak devam etmesi, güç dengesizliğine sahip olması, kasıtlı olması gibi. Zorbalığı deneyimlemek