Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kasım, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

KUŞ KAFESİ

                                                                                                                      Fotoğraf: Bünyamin Bulut   Ondan ayrıldığım akşam, hayatımın en büyük kumarını oynadığımı henüz bilmiyordum. Daha önce de böyle olmuştu çünkü. Son zamanlarda gittikçe sıklaşan aralıklarla gitmemem için yalvarmaya, bir gün geri döndüğümde kendisini bulamayacağımı söylemeye başlamıştı. Hatta o son akşam kendisinden hiç beklenmeyecek bir hareket yapmış, kınaları gittikçe soluklaşan küçük zarif elleriyle yakamı tutmuştu. Ben, oynadığım kumarın büyüklüğünden habersiz, ellerini avuçlarımın arasına alıp öpmüş, “Korkma.” demiştim. “Korktuğun için sana öyle geliyor. Az kaldı, sabret.” Sonra onu öylece bırakıp çıkmıştım gecenin karanlığına. Tekinsiz ara sokaklardan bir an önce kurtulma telaşıyla yürürken, bir arada olduğumuz zamanlarda bizi saran yalnızlık ve çaresizlik bulutundan da uzaklaşıyordum. O akşamın her dakikası aklımda. Galata Köprüsü’nün ortasına geldiğimde, b

Avrupa'da Bir Betül - Bölüm 3

6.GÜN   Airport Hotel Verona'dan günün erken saatlerinde ayrılıyoruz. İlk durağımız Garda. Burada Gardaland  adında çok büyük bir eğlence parkı var. Bütün bir gün gezi planında bu parka ayrılmış. Fakat ben ve bir kaç arkadaş daha bu parka girmek yerine gezmeyi tercih ediyoruz, çünkü ben Gondol'a bile binemeyen birisi olarak hız trenlerine ve adrenalini tavan yaptıran diğer araçlara nasıl binebilirim ki?  (Buradaki fotoğrafların çoğu telefonum çalındığı için kayboldu. Instagram'a koyduklarımı ekran görüntüsü alarak paylaştım o yüzden. Bkz: https://www.instagram.com/betulgokce.rac/ )   Evde kendi kendime araştırmalar yaparken aslında aklımda ilk olan şey önce Garda'yı ve buradaki göl çevresini gezmek daha sonra da Verona merkeze geçmekti. Ama bunu yapmamın mümkün olmadığını gördüm orada çünkü vakit yetmeyecekti. O yüzden seçimimi Verona'dan yana kullanıyorum ve bir kaç kişiyle birlikte Gardaland'in önünden kalkan otobüslerden birine binerek

BİZİ BEKLERKEN

Fotoğraf: Bünyamin Bulut  Sokağın köşesinde durdum, bizi bekliyorum. İnsanlar yanımdan geçip gidiyor. Bazıları bana bir omuz vurup devam ediyor yoluna. Oysa yol ortasında değilim. Aksine, mümkün olduğu kadar köşeye sokulmuşum. Yine de çarpıyorlar. Çarptıktan sonra bir göz teması, özür dileme… Hayır, bir kişi bile dönüp bakmıyor. “Eskiden ben de böyle miydim?” diye düşünüyorum. Bu, sonunda deniz görünen, daracık, parke taşlı sokağın köşesinde durup,  bizi beklemek zorunda olmadığım o güzel zamanlarda ben de böyle miydim? Ben de çarpıp geçiyor muydum geçmişini bekleyen, acıdan görünmez olmuş insanlara? Sokağın iki yanında sıralanmış o eski, çoğunun pencerelerinde hala soba boruları tüten, ahşap kapıları teneke ile yamanmış güzel evlere bakıyorum. Yıllar geçti, hiç eskimedi bu evler.  Eskimediler; çünkü onları ilk gördüğüm zamanlarda bile daha fazla eskiyemeyecek kadar eskiydiler. Gerçi o zamanlar ben bu evlere bakmazdım. Yanımda sen olurdun çünkü. Bu sokaktan geçerken, birbiri